Sami Paşazade'nin Küçük Şeyler hikaye kitabının ilk hikayesi "Bu Büyük Adam Kimdir? ismini taşır ve bir çocukluk hatırasının hikayeleştirilmesiyle şekillenmiştir.Bir çocuk olan hikaye kahramanı, sokakta dikkatini çeken bir kişinin hal ve tavrındaki farklılığı Fransızca derslerinde okuduğu kitabın etkisiyle, büyük adamlara mahsus bir özellik olarak düşünür ve zihninde o kişiyi bir kahraman olarak yaşatmaya başlar. Rastladığı bir kavga sahnesi dahi, bu zannını , zihnindeki kurguyu bozamaz. Bu dünya, yıllar sonra bir tütüncünün gerçeği ifadesine kadar sürer. Bu büyük adam. gerçekte okuma yazması olmayan, sıradan biridir.
Hiç hikayesi hayat mücadelesine "zırhsız , silahsız ; yani zayıf bir bünye, hassas bir gönül"le girmiş yirmi yaşlarındaki bir gencin yaralanışının. hayallerinin kırılışının hikayesidir. Tahsiline , yeteneğine uygun ortamlar bulamayan genç Tanzimat romanlarındaki kahramanlar gibi babasızdır. Annesinin hastalığı bir süre hayatım alt üst eder. Ali Bey gibi hayat tecrübesinden yoksun genç. sabah akşam eve gitmek için bindiği vapurda karşılaştığı "bir hüsn-i nazar-rüba"ya ilgi duymaya başlar. Bu genç kızın hep gülen yüzü onu yeni hayallere sevk eder. Bitip tükenmeyen hayaller... Sonunda bir karşılaşma ve konuşma anında kıza dikkatle bakınca acı gerçeği fark eder. Üst dudağı biraz kısa olan bu kızın tebessümü sade ona değil. "bütün aleme, bütün eşyaya" dır.
Kediler hikayesi "otuz üç senelik bir refakat"in sonunda kendisi yerine kedilerin tercih edilmesiyle hayatının en büyük kederini yaşayan bir kocanın içine düştüğü çıkmazı anlatır. Kediler bu evin her tarafım doldurmuştur ve attığı her adımda karşısına dikilmektektedirler. Evde onlar bey olmuş. kendisi uşak konumuna düşmüştür. Hanımı da hep onları düşünmektedir. Bu iktidar değişimine razı olmayınca evi terk eder ve o günü akşama kadar gideceği bir yeri düşünmekle geçirir. Akşam yine çaresiz "müteessir bir hal ilen evine dönmek zorunda kalır. Hikaye yalnızlık temini böylece. yer yer yazarının kattığı duygusal ifadelerle derinden duyurmayı başarır.
"İki YÜZ Elli Kuruşa Bir Asır " hikayesi Çamlıca'nın güzelliğini tasvirle başlar. Boğaz'ı , Marmara'yı Çamlıca ile bütünleştiren sanatkarane bir tasvir. Tıpkı İntibah'ın başlangıcında Namık Kemal'in yaptığı gibi. Ancak daha gerçekçidir ve yeni bir dille yapılır. "...bu hıyabanda fikr-i şairaneye mirkat-i itila olacak kadar, meşe gibi, şimşir gibi
büyümesi devirlere muhtaç olan yüksek ağaçları vardı. Bazen bir kara tavuk hıyabanın medhalinden girip ıslık çalarak bu yeşil kubbenin altından sür'at-i taycıanıyla geçerdi. Bazen gurup bu meşcereye aksedince ağacların tepeleri ziyadar bir yeşil, ortaları uçuk pembe, gökleri mai görünürdü...Hikaye, anlatıcının birkaç sene sonra Çamlıca'nın yanı başındaki bu meşcere'nin iki yüz elli kuruşa odunculara satıldığını öğrenmesi ile biter. Metne hikayeden daha çok tasvir ve izlenim üzerine kurulu bir fantazi gözüyle bakmak mümkündür.
Düğün hikayesi esaret temi üzerine kumlu bir metin olarak, başta Sergüzeşt olmak üzere dönemin birçok eserinde görülen bir konuyu işlemektedir. Konağın genç beyi tarafından güzel bulunarak odalık yapılan. daha sonra bir kenara itilen Dilsitan'ın hikayesidir bu. Evin genç beyi sosyal konumuna denk biri ile evlendirilmekle ve bu amaçla düğün hazırlıkları görülmektedir. Dilsitan bu hazırlıkların ortamında gelin adayının kendisi olmadığını öğrenir. Böylece ona üzüntü ve kederinden hastalanmak (verem olmak) düşer. Herkes eğlenirken o son anlarını yaşamaktadır.
Küçük Şeyler'in son hikayesi Pandomima'dır.
NOT: Hikaye özetleri Dr. Mehmet Törenek'e aittir...
Hiç hikayesi hayat mücadelesine "zırhsız , silahsız ; yani zayıf bir bünye, hassas bir gönül"le girmiş yirmi yaşlarındaki bir gencin yaralanışının. hayallerinin kırılışının hikayesidir. Tahsiline , yeteneğine uygun ortamlar bulamayan genç Tanzimat romanlarındaki kahramanlar gibi babasızdır. Annesinin hastalığı bir süre hayatım alt üst eder. Ali Bey gibi hayat tecrübesinden yoksun genç. sabah akşam eve gitmek için bindiği vapurda karşılaştığı "bir hüsn-i nazar-rüba"ya ilgi duymaya başlar. Bu genç kızın hep gülen yüzü onu yeni hayallere sevk eder. Bitip tükenmeyen hayaller... Sonunda bir karşılaşma ve konuşma anında kıza dikkatle bakınca acı gerçeği fark eder. Üst dudağı biraz kısa olan bu kızın tebessümü sade ona değil. "bütün aleme, bütün eşyaya" dır.
Kediler hikayesi "otuz üç senelik bir refakat"in sonunda kendisi yerine kedilerin tercih edilmesiyle hayatının en büyük kederini yaşayan bir kocanın içine düştüğü çıkmazı anlatır. Kediler bu evin her tarafım doldurmuştur ve attığı her adımda karşısına dikilmektektedirler. Evde onlar bey olmuş. kendisi uşak konumuna düşmüştür. Hanımı da hep onları düşünmektedir. Bu iktidar değişimine razı olmayınca evi terk eder ve o günü akşama kadar gideceği bir yeri düşünmekle geçirir. Akşam yine çaresiz "müteessir bir hal ilen evine dönmek zorunda kalır. Hikaye yalnızlık temini böylece. yer yer yazarının kattığı duygusal ifadelerle derinden duyurmayı başarır.
"İki YÜZ Elli Kuruşa Bir Asır " hikayesi Çamlıca'nın güzelliğini tasvirle başlar. Boğaz'ı , Marmara'yı Çamlıca ile bütünleştiren sanatkarane bir tasvir. Tıpkı İntibah'ın başlangıcında Namık Kemal'in yaptığı gibi. Ancak daha gerçekçidir ve yeni bir dille yapılır. "...bu hıyabanda fikr-i şairaneye mirkat-i itila olacak kadar, meşe gibi, şimşir gibi
büyümesi devirlere muhtaç olan yüksek ağaçları vardı. Bazen bir kara tavuk hıyabanın medhalinden girip ıslık çalarak bu yeşil kubbenin altından sür'at-i taycıanıyla geçerdi. Bazen gurup bu meşcereye aksedince ağacların tepeleri ziyadar bir yeşil, ortaları uçuk pembe, gökleri mai görünürdü...Hikaye, anlatıcının birkaç sene sonra Çamlıca'nın yanı başındaki bu meşcere'nin iki yüz elli kuruşa odunculara satıldığını öğrenmesi ile biter. Metne hikayeden daha çok tasvir ve izlenim üzerine kurulu bir fantazi gözüyle bakmak mümkündür.
Düğün hikayesi esaret temi üzerine kumlu bir metin olarak, başta Sergüzeşt olmak üzere dönemin birçok eserinde görülen bir konuyu işlemektedir. Konağın genç beyi tarafından güzel bulunarak odalık yapılan. daha sonra bir kenara itilen Dilsitan'ın hikayesidir bu. Evin genç beyi sosyal konumuna denk biri ile evlendirilmekle ve bu amaçla düğün hazırlıkları görülmektedir. Dilsitan bu hazırlıkların ortamında gelin adayının kendisi olmadığını öğrenir. Böylece ona üzüntü ve kederinden hastalanmak (verem olmak) düşer. Herkes eğlenirken o son anlarını yaşamaktadır.
Küçük Şeyler'in son hikayesi Pandomima'dır.
NOT: Hikaye özetleri Dr. Mehmet Törenek'e aittir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder