Aşağıdaki internetten derlediğimiz bilgiler, eminim bu ödevi yapmanıza ciddi katkı sağlayacaktır. Sevgili peygamberimizin hayatını öğrenmek hepimiz için en önemli amaçlardan biri olmalıdır.
Hz. Peygamber birçok hadisinde ailenin önemine işaret etmiş ve onun bir huzur yeri olduğunu belirtmiştir. Bir baba olarak çocukları dünyaya gelince sevinmiş; vefatlarında ise üzülmüştür. Sözgelimi oğlu İbrahim'in doğum haberini kendisine getiren Ebû Râfi'e hediye vermiş; İbrahim'in annesi Mâriye'yi de azat etmiştir. Sık sık sütannesinin bulunduğu yere onu görmek için gitmiştir. İbrahim, on altı veya on sekiz aylık iken vefat etmiştir. Onun vefatı üzerine gözlerinden yaş dökülmüştür. Bunun üzerine
"-Sen de mi ağlıyorsun Ey Allah’ın elçisi?" diyen Abdurrahman b. Avf'a bunun şefkatten kaynaklandığını söylemiştir.
'Bir dost ve bir baba olarak yaratılışın en ince duygularıyla' bezenmiş olan Hz. Peygamber, bir aile reisinin aile bireylerine nasıl davranması gerektiğini emir ve tavsiyeleri ile açıkladığı gibi, bizzat kendi uygulamaları ile de ortaya koymuştur. Erkeğin kadına iyi davranması gerektiğini çok açık ve kesin bir şekilde dile getirmiştir. Bu anlamda:
"-En hayırlınız ailesi için hayırlı olandır."
buyurmuştur.
Enes b. Mâlik:
"-Ailesine Hz. Muhammed kadar şefkatli bir kimse görmedim"
demiştir. İman, ahlak ve aile fertlerine yumuşak davranma arasında kurduğu bağıntıyı dile getiren şu sözü çok anlamlıdır:
"-Mü'minlerin iman yönünden en mükemmel olanı, ahlakı en güzel olanı ve aile fertlerine yumuşak davrananıdır."
İnsanın üzerinde hakkı olan kişilerin başında aile bireyleri gelmektedir. Çünkü kişinin sevincini ve üzüntüsünü ilk önce paylaştığı kimseler aile fertleridir. Hz. Peygamber çeşitli vesilelerle erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları bulunduğunu söylemiştir. Kadınlar hakkında Allah'tan korkulmasını, onlara haksızlık yapılmamasını istemiştir.
Hz. Muhammed aile bireylerini sever ve aralarında ayrım yapmazdı. Onların eğlenme ve dinlenme gibi ihtiyaçlarını karşılar, düzeyli eğlencelerden onları yararlandırmaya çalışırdı. Ramazan ve Kurban Bayramı gösterilerine kızlarını ve hanımlarını da götürürdü. Bir bayramda Habeşlilerin sergiledikleri gösterileri Hz. Âişe'nin seyretmesine izin vermiş ve hatta yardımcı olmuştur. Hz. Âişe ile koşu yapmış, aile bireyleri ile şakalaşmıştır.
Hz. Peygamber çocuklarına olduğu gibi, yanında, kendi korumasında büyüyenlere, örneğin Ali b. Ebû Tâlib'e, Zeyd b. Hârise'ye ve azatlısı Ümmü Eymen'e de son derece şefkatli davranmıştır. Amcası Ebû Tâlip'in yükünü hafifletmek üzere 5 yaşında iken yanına almış olduğu Hz. Ali, babası Mekke'de olduğu halde Hz. Peygamber'in yanında büyümüş ve ömrü boyunca onun yanından ayrılmamıştır. Aynı şekilde Zeyd b. Hârise de Hz. Peygamber'in ailesi içinde büyümüştür. Hz. Hatice, kendisine Hakîm b. Hizâm'ın köle olarak verdiği Zeyd'i Hz. Peygamber'e hediye etmiş; Hz. Peygamber de onu azat etmişti. Zeyd'in babası, oğlunu araya araya Mekke'de bulmuş; Hz. Peygamber onu, kendi yanında kalmak veya babası ile birlikte gitmek konusunda serbest bırakmıştı. Zeyd ise Hz. Peygamber'i babasına tercih etmiştir. Bu da Hz. Peygamber'in ona karşı hareketleri, davranış ve muamelesinin gerçek bir babanın davranışından farksız olduğunu göstermektedir.
Hz. Peygamber, babasından kendisine kalan ve Hz. Hatice ile evlendiği zaman azat ettiği Ümmü Eymen'i de ailesinden sayarak ona bir anneye gösterilen muameleyi göstermiştir. Hanımlarını, çocuklarını, yanında büyüyenleri ve hizmetçilerini dövmemiştir. Medine'de Hz. Peygamber'in hizmetine verilen Enes b. Mâlik, kendisine vefatına kadar hizmet etmiş; bir defacık olsun karşıdakinin davranışlarına bıkkınlık, yılgınlık ve iç sıkıntısının bir ifadesi olan "öf" bile demediğini söylemiştir.
Peygamberimiz aile bireylerine danışır ve görüşlerine değer verirdi. Kaynaklarımızda bu konuyla ilgili bol miktarda bilgi bulunmaktadır. Ayrıca zaman zaman hanımlarının itirazlarına ve isteklerine maruz kalmıştır. Şayet hep emredici olsaydı, hanımlarına birşey danışmasaydı ve sormasaydı herhangi bir itirazla karşılaşmazdı.
Peygamberimiz, ilk vahiy aldığı zaman, içinde bulunduğu sıkıntılı durumu hanımı ile istişâre etmiştir. Hz. Hatice de hem kendisini teselli etmiş ve hem de onu meseleye kesin çözüm bulacak ve doğru teşhis koyacak bir kişiye, Varaka b. Nevfel'e götürmüştür. Bu olay Hz. Hatice'nin dirayetini, soğukkanlılığını ve isabetli karar verme yeteneğini mükemmel bir şekilde ortaya koymaktadır.
Konumuzla ilgili bir başka örnek şöyledir:
Hz. Peygamber Hudeybiye seferinde barış antlaşmasından sonra sahâbîlere kurbanlarını kesmelerini ve tıraş olmalarını emreder. Sahâbîler antlaşmanın şartlarını Müslümanların aleyhine buldukları için isteksiz davranırlar; hiçbiri kalkıp da bu emri yerine getirmez, o emir verdikçe yüzüne bakarlar. Buna çok üzülen ve hatta kızan Hz. Peygamber hanımı Ümmü Seleme'nin çadırına girerek durumu ona anlatır. Ümmü Seleme şunları söyler:
"-Ey Allah'ın Elçisi! Sen çıkıp kurbanını kes, başını tıraş et. Onların hepsi sana uyacaktır." Peygamberimiz Ümmü Seleme'nin tavsiyesini yerine getirir. Sahabe de duyguları ile hareket etmeyi bırakır ve ona uyar.
Hz. Muhammed (s), ailenin tüm bireyleriyle konuşur, onların düşüncelerini alırdı. Aileyi ilgilendiren herhangi bir konuda tek başına karar vermezdi. Örneğin kızlarını evlendirirken onların düşüncelerini sormuş ve istekleri doğrultusunda hareket etmiştir.
Peygamberimiz akrabalarıyla ilişkilerine çok önem verirdi. Kendisine emeği geçmiş olan büyüklerini hiç unutmamış, onlara hep iyilikle davranmış, hatırlarını saymıştır. Örneğin ona süt annelik yapmış olan Halime'ye büyük bir saygı beslerdi. Onu her gördüğünde "Anneciğim" diyerek iltifat eder, ona yer gösterir, halini hatırını, bir ihtiyacı olup olmadığını sorardı.
Bir defasında Halime annemizin yaşadığı köyde kuraklık olmuş, hayvanlar hastalıktan ölmüştü. Geçim sıkıntısı çeken Halime annemiz, Peygamberimizin yanına geldi ve derdini anlattı. Peygamberimiz o zaman Hz. Hatice ile evliydi. Süt anneye her türlü ikramda bulundular, ayrılırken ona kırk adet koyun hediye ettiler. Bu duruma çok memnun olan Halime annemiz aldığı hediyelerle birlikte köyüne döndü.
Hz. Muhammed (s), dedesi, amcaları ve diğer akrabalarıyla ilişkilerini sürdürmüştür. Onlara iyi davranarak güler yüz göstermiştir. Hasta olanları ziyaret etmiş, onların iyilşemesi için elinden geleni yapmıştır. Mekke'nin fethinde, çoğunluğu akraba olmakla birlikte kendisine çok eziyet eden müşrikleri bile affetmiştir.
Peygamberimiz, biz Müslümanları da akraba ilişkilerini sıkı tutmayı öğütlemiştir.
"Akrabalık bağını koparan (cezasını çekmeden) cennete giremez" (Buhari, Edeb, 11);
"Faziletli işlerin en üstünü senden ziyareti kesen akrabanı ziyaret ederek ilişkiyi sürdürmendir" (Ahmed, III, 438) anlamındaki hadisler akraba ziyaretinin ne kadar önemli olduğunu belirtmektedir.
Bu nedenle, akrabaların sevinçli ve acılı günlerinde yanlarında bulunmak hem insanlık hem de dini görevlerimizdendir. Onlara fiili veya sözlü olarak her hangi bir zarar vermemeli, onları kötülememeli, unutmamalı ve dargın durmamalıyız. Akrabalık ilişkilerini sürdürmek farz, bu ilişkileri koparmak ise haramdır. Akrabasını unutmayan, onlar ile ilişkisini sürdüren kimse sevap, aksine davranıp koparan da günah kazanmış olur.
Bir adam Peygamberimize:
- Ey Allah'ın Elçisi! Bana cennete girmeme neden olacak bir salih amel söyle, dedi. Peygamberimiz:
- "Allah'a ibadet eder ve ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı kılar, zekatı verir, akrabayı gözetirsin." buyurdu (Buhari, Edeb, 10)
Anlatım: Y.Doç.Dr. Ali KUZUDİŞLİ www.dinibil.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder